“Ey iman edenler Allah’ın size helal ettiği temiz şeyleri haram kılmayın, hududu da aşmayın. Doğrusu Allah, aşırı gidenleri sevmez. Allah’ın size verdiği rızıktan temiz ve helal olarak yiyin. İnandığınız Allah’tan sakının”. (Maide Suresi 87 ve 88. Ayetler) Tirmizi, Tefsir, Maide, (3052).
İmam-ı Taberî bu ayette müminlere buyrulmak istenen manayı şöyle özetlemiştir: “Rasulullah (sav.)’ in ashabından keşiş ve ruhbanlara benzemek için kadınları, uykuyu ve eti kendilerine haram eden kimseleri, bu yaptıklarından engellemek için indirilmiştir.”
Müfessirler dediler ki: “Bir gün Rasulullah (sav.) oturup, insanlara öğüt verdi, kıyametin vasıflarından bahsetti. Onlara korkutmanın üzerinde hiçbir ilavede bulunmadı. Bunun üzerine Sahabe’den on kişi Osman b. Maz’un el-Cumahî’nin evinde toplandılar. Bunlar;
Ebû Bekr-i Sıddık,
Ali b, Ebi Talib,
Abdullah b. Mesud,
Abdulah b. Amr,
Ebû Zerr el-Ğıfarî,
Ebû Huzeyfe’nin azatlısı Salim,
Mikdad b. Esved,
Selman-ı Farisî,
Ma’kil b. Mukarrin idi.
Ev sahibi Osman b. Maz’un da onlardandır.
Bunlar, gündüz oruç tutmak, gece devamlı namaz kılmak, döşeklerde uyumamak, et ve et yağı yememek, kadınlara yaklaşmamak, güzel koku kullanmamak, kullanılmış elbiseler giymek, dünyayı terk etmek, yeryüzünde seyahate çıkmak, dünyaya itibar etmeyerek zahid olmak, ibadetlere dalmak ve cinsel organlarını kesmek hususunda ittifak ettiler.
Derken bu haber Rasulullah (s.a.v.)’a ulaştı, Bunları toplayıp:
“Sizin, şu şu hususlarda söz birliği yaptığınız bana haber verilmedi mi sanıyorsunuz?” buyurdu.
Onlar da:
“Evet, ey Allah’ın Rasulü, aynen böyle. Fakat biz, hayırdan başka birşey murad etmedik” dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v,) onlara şöyle buyurdu:
“Ben, bu dediklerinizle emir olunmadım. Şüphesiz nefislerinizin sizin üzerinizde bir hakkı var. O halde oruç da tutun, iftar da edin, gece ister namaz kılın, ister uyuyun. Zira ben, gece namaz da kılarım, uyurum da, ister oruç tutarım, ister iftar ederim, et de yerim et yağı da. O halde kim benim sünnetimden yüz çevirirse o, benden değildir.” Sonra Rasulullah (s.a.v.) insanların yanına çıkıp, onlara bir hutbe okudu. Buyurdu ki:
“Bazı topluluklara ne oluyor ki kadınları, yemeği, güzel kokuyu, uykuyu, dünya arzularını kendilerine haram kılmışlar? Hâlbuki ben size, keşişler, rahipler topluluğu olmanızı emretmedim. Zira benim dinimde ne et yemeği terk etme vardır, ne kadınları terk etme, ne de devamlı kiliselere kapanma vardır. Ümmetimin ibadet için seyahate çıkması oruç tutmaktır. Ruhbanlıkları ise cihattır. Allah’a kulluk edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, haccedin, umre yapın, namazı kılın, zekâtı verin, Ramazan orucunu tutun. Zira sizden öncekiler, işi zora sürüklediklerinden dolayı helak olmuşlardır. Onlar kendi nefislerine sert davrandıkları için Allah da onlara sert davranmıştır. İşte bu kimselerin hayatta kalanları kilise ve sinagoglarda uzlete çekilmiş kimselerdir.” Nihayet Allah Teala bu âyeti indirince, Sahabiler:
“Ey Allah’ın Rasulü, yapmış olduğumuz yeminlerimiz hususunda nasıl yapacağız?” diye sordular. -Çünkü onlar, ittifak edip anlaştıkları yasaklara dair yemin etmişlerdi-. Bu yüzden Allah Teâlâ: “Allah sizi rastgele yeminlerinizden dolayı değil, fakat kalplerinizin kastettiği yeminlerden dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlayandır, Halim’dir.” Bakara Suresi 225. âyeti indirdi.” (İbn Cerir: 7/7, ed-Dürr: 2/307, Lübab: s. 112. )
Ruhbanlık ne demek ona bakalım, Peygamber bize neyi yasaklamış? Ruhbanlık; dünyadan tümüyle el çekerek, bütün ömrü inziva ve ibadet halinde geçirmek olarak tarif edilir.
Bize düşen Rabbimizin bize verdiği nimetlerden helal dairede faydalanmak, faydalandırmak ve şükretmek.
Bu gayede iki kılavuzumuz var, bunlar; İslam dininin kaynağı kitabımız Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimiz (sav)’in hadisleridir (söz ve hareketleridir). İhtiyacımız olan tüm yardım burada mevcut. Denebilir ki, bazen günümüzde ortaya çıkmış bir konuda tereddütlerimiz var, o zaman devreye ictihad mekanizması girer.
İslam âlimleri bu iki kaynağı esas alarak ictihad yaparlar yani uğraştırıcı, ağır, zor bir işi meydana getirmek için bütün gücünü sarf ederek çaba ve gayret göstermektir. Terim anlamı ise; kesin ve açık delillerle sabit olmayan öznel yargıları şer’i delillere uygun olarak ortaya çıkarma konusunda bütün güç ve kuvvetini sarf ederek çalışmaktır.
Görüldüğü gibi, helal dairede, oyun kuralları içerisinde oynamak isteyen herkes için kolaylık söz konusu, istemeyen için ise mazeret bitmiyor maalesef.
View the Original article
0 comments:
Post a Comment