“Bizi aldatan bizden değildir”. [Müslim, Îmân 164, Fiten 16]
Sözlükte aldatmak kelimesinin karşısında yazanlar şunlar: beklenmedik bir davranışla yanıltmak; bir şeyin görünürdeki durumu, o şeyin niteliği bakımından yanlış bir kanı vermek, karşısındakinin dikkatsizliğinden, ilgisizliğinden, gereği gibi uyanık olmayışından yararlanarak onun zararına kazanç sağlamak; ayartmak, kötü yola sürüklemek. Birine verilen sözü tutmamak, yalan söylemek; (karı ya da koca) eşine sadakatsizlik etmek.
Hangi şartlar altında olursa olsun, nasıl bir durumda olursa olsun, nerede ve nasıl yaşıyor olursa olsun kimsenin kimseyi ya da daha geniş bir ifade ile herhangi bir canlıyı aldatmaya hakkı yoktur, uzun lafın kısası aldatmak bir hak ihlalidir.
Güven. Karşılıklı güven olmadan hayatın yürümesini zor, belki imkânsız. Güven tüm beşeri ilişkileri kapsar, insan eşittir güven olmalı esasında, biz Allah’ın yeryüzündeki halifesi değil miyiz? Ayrıca insan sosyal bir varlık denir hep. Sosyal bir varlık tek başına yaşayamaz demektir. Elbette istisnalar kaideyi bozmaz. Tek başına yaşayamayan insan için güven esastır öyleyse, çünkü sosyal bir canlı diğerleriyle ilişkiler kuracaktır ve bunları hayatta tutması için güven şart.
Meşhur hikâyedir anlatılır;
İsmail el-Buhari’ye birçok sahabe ile görüştüğü bilinen birinden söz edildi. Çok zaman yaptığı gibi uzun bir yol kat ederek bahsedilen adamı buldu. Ama adamı bulduğu sırada kazığından boşanmış olan devesini, elindeki boş torba ile aldatarak yakalamaya çalıştığına şahit oldu.
Bu halde hiçbir şey sormadan geri döndü. Niçin boş döndüğünü, birkaç hadis not etmediğini soranlara şöyle cevap verdi: “Ben devesini aldatarak yakalamaya çalışan adamın rivayet edeceği hadise güvenmem”. İşte konu bu kadar hassas.
İslam’da ise güven önemli. Aldatmak münafıklık alametlerinden. Çünkü inandık dedikleri halde aslında inanmış değiller, özellikleri arasında “emanete hıyanet etmek, söz verip sözünde durmamak” var. “Onlar Allah’ı ve inananları aldatmaya çalışırlar, oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değildirler.” [Bakara Suresi 9. Ayet]
Bir gün Allah Resûlü (sav.) pazarda bir buğday sergisine uğradı. Elini buğday yığınının içine daldırınca parmakları ıslandı. Bunun üzerine satıcıya; “Bu ıslaklık ne?” diye sordu. Adam; ‘Ey Allah’ın Resûlü! Yağmur ıslattı’, dedi. Kutlu Nebî; “İnsanların görüp aldanmaması için o ıslak kısmı ekinin üstüne çıkarsaydın ya!” karşılığını verdi. Ardından da; “Bizi aldatan, bizden değildir.” buyurdu. [Müslim, Îmân 164]
Aldatmak ve hile, sadece mal ve hak kaybına neden olmaz, can kaybına da neden olabilir. Bizler için hayat sadece bu dünyadan ibaret değil, bunun ahreti, sorgusu, mizanı, sıratı, cenneti ve cehennemi var.
Bizi aldatan bizden değildir ile Peygamber, İslam’ın esas aldığı ve hedeflediği hayat düzeninin ne kadar adil ve dolayısıyla insan merkezli olduğunu gösteriyor. Günümüz yaşamı ise emtia ve haksızlık merkezli, bencil bir düzen.
Netice itibariyle aldatmak, yalan, dolan, hile vb Müslüman vasfı ile örtüşmüyor. Bunlar bir müslümanın hayatında görünmemesi gereken noktalar. Dünya geçici, ahiret ebedi. Bu akılda tutularak dikkatli adımlar atmak ve sonsuz olanı geçici olana tercih etmek üzere hayatımızı Allah’ı da hesabın içerisine katarak sürdürelim.
View the Original article
0 comments:
Post a Comment