Her Koyun Kendi Bacağından Asılır
Atasözü olmasının yanı sıra dinimizde önemli olan kavramlardan birisi de her koyunun kendi bacağından asılacak olması durumudur. Yani kişinin yaptıkları, yalnızca kendisini ilgilendirir ve başkasının bu hareketlerde ve yanlışlarda bir sorumluluğu yoktur. Elbette ki anne ve babalar, çocuklarını en iyi şekilde eğitmekle yükümlüdürler ama çocuklarının buna karşı isyankar olması ve hakikati reddetmesinden kendileri sorumlu olmayacaklardır. Unutulmamalıdır ki Kur’an-ı Kerim’de anlatılan Nuh aleyhisselam misalinde Peygamber’in oğlu, hakikati reddederek zalimlerin yanında kalmaya karar verir ve selde boğularak ölür. Bu durumdan dolayı Nuh Peygamber’i sorumlu tutmak manalı değildir ve bu örnekten de anlaşılacağı gibi, babanın ve annenin sorumluluğu belirli bir noktaya kadardır.
Kur’an-ı Kerim’de İbrahim Suresi’nin 21 ve 22nci ayetlerinde Allah belirtir ki:
Kıyamet gününde hepsi Allah’ın huzuruna çıkacak ve zayıflar o büyüklük taslayanlara diyecekler ki: “Biz sizin tabilerinizdik. Şimdi siz, Allah’ın azabından herhangi bir şeyi bizden savabilir misiniz?” Onlar da diyecekler ki: “Ne yapalım Allah bizi hidayete erdirseydi biz de sizi doğru yola iletirdik. Şimdi sızlansak da sabretsek de birdir. Çünkü bizim için sığınacak bir yer yoktur. Hesapları görülüp iş bitirilince, şeytan diyecek ki: “Şüphesiz Allah size gerçek olanı vadetti, ben de size vadettim ama, size yalancı çıktım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ben, sadece sizi inkara çağırdım, siz de benim davetime hemen koştunuz. O halde beni yermeyin, kendinizi yerin. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Kuşkusuz daha önce ben, beni Allah’a ortak koşmanızı reddettim.” Şüphesiz zalimler için elem verici bir azap vardır.
Bu ayetlerde görüldüğü gibi inkarcıların içinde bir ümit vardır. O ümit de: “Belki bizi bu yanlış yola ulaştıranlar bizi kandırdığı için yargılanırlar ve biz de kandırılmış olduğumuz için kurtuluruz,” ümididir. Bu ümidin boşa çıkacağı ayetlerde apaçık bir şekilde ortaya koyulmuştur. Alemlerin Rabbi hepimize düşünebilme yetisi vermiştir. Lakin düşünebilmenin ötesinde de içimize yerleştirmiş olduğu fıtrat ile bizi kendisine ulaştırmayı hedeflemiştir. Kendi yaptığımız yanlışlarla, yalanlarla ve sapkın düşüncelerle fıtratımıza zarar verenler de bizleriz ve bu zararın karşılığını da kendimiz vermeliyiz. İnsanları yoldan çıkaran kişiler ve şeytan yargılanacakları gibi, yoldan çıkmışlar da aynı suça ortaklıktan dolayı yargılanacaklardır. Necm suresinin 38inci ayetinde de belirtildiği gibi : “Kimse kimsenin günahını çekmez”.
Günümüzde varolan yanlış anlayışların başında da bu hakikatin bilinmemesi gelmektedir. Pek çok sahte ulema, insanları bir şekilde yönlendirirken aslında kendi çıkarlarını korumayı, ümmetin içine fitne sokmayı ve kaosu yaymayı amaç gütmektedirler. İnsanlar da bu ulemayı dinlediklerinde: “Ben dinledim ve uymaya karar verdim. Eğer söyledikleri yanlış ise sonuçta o beni yanlış yönlendirmiş olur. Benim bir sorumluluğum olmaz,” diye yanlış bir düşünce içine düşmektedirler. İşte bu şekilde sahte ulema hem ümmeti fitneye sürükleyip, hem de imanlı insanların cehennem ateşine yanaşmalarını sağlamaktadırlar. Halbuki Allahü Teala Kuran-ı Kerim’i apaçık bir delil olarak Cebrail aleyhisselam vasıtası ile Peygamberimiz (S.A.V.)’e indirirken amaçladığı şey, buna benzer fitneleri aşikar ederek dini mükemmel bir din haline getirmekti. Şüphesiz ki biz insanların görevi Kuran’da gösterilen hakikate iman edip, kendimizi düşüncelerimizi ve hareketlerimizi kontrol etmek isteyen insanlara karşı savunabilmektir. Kuran’da pek çok söze karşı cevap bulunmaktadır ve bu cevapları inceleyerek insanlar, kendilerini bu ve buna benzer fitnelerden Allah’ın izni ile koruyabileceklerdir. Umulur ki Kuran’dan ibret alınır ve ümmet yeniden Peygamberimiz (S.A.V.)’in güzel ahlakına sahip çıkar.
İsmail Alihan Hadımlıoğlu
View the Original article
0 comments:
Post a Comment