Kurban Bayramı
Varlıklı müslümanların kurban bayramı günlerinde kesmekle yükümlü oldukları kurbana, Arap dilinde “udhıye” denir. Belirli hayvanları kurban niyetiyle kesme uygulaması Hz. Âdem dönemine kadar uzanır. İbrahim peygamber döneminde yinelenir. Başlangıçta Musevî ve Hristiyanlar’da da kurban vardı, ancak kilise ve havranın yorumu sonucu bu mâlî ibadet zaman içinde askıya alınmıştır.
İslâm’da kurban, Hicretin ikinci yılında meşrû kılınmış, Hz. Muhammed (s.a.s) kurbanı, Hz. İbrahim’den gelen bir sünnet olarak ilân etmiştir. Kur’an’da: “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.”1 buyurulur. Âyette çoğul sıygasının kullanılmaması, kurbanın farz değil, “vacip” olarak değerlendirilmesine yol açmıştır. Bu konuda asıl belirleyici olan, Hz. Peygamber’in aşağıda vereceğimiz söz ve uygulamalarıdır. “Kurban kesiniz. Şüphesiz kurban uygulaması, babanız İbrahim’in sünnetidir.”2 “Kim genişlik ve imkânı olduğu halde, kurban kesmezse, bizim namazgâhımıza yaklaşmasın.”3
Kurban kesmek, zengin sayılan hür, akıllı, ergin her müslüman erkek ve kadına vaciptir. Kurban konusunda zengin sayılmanın ölçüsü şöyle belirlenmiştir: Temel ihtiyaçlarının dışında, bayram günlerinde, 640 gr. gümüş veya 96 gr. altın ya da bunların değeri kadar nakit para veya ticaret malına sahip olan kimse kurbanla yükümlü olur. Temel ihtiyaçlar kapsamına; oturulan ev, normal ev eşyası, binit, meslek âletleri ve benzerleri ile kişinin bakmakla yükümlü olduğu kimselerin bir yıllık geçim masrafları girer. Buna göre, evli erkeğin sosyal durumuna ve gelir düzeyine göre, eş ve çocukları için bir yıllık muhtemel masrafları zekâttan muaf olduğu gibi, bu kişi kurbanla da yükümlü bulunmaz. Diğer yandan, bayram günlerinde, sürekli oturduğu ikâmetgâhından, 15 günden az kalmak üzere, en az 90 km. uzakta yolculukta bulunan kimseler de, zengin olsalar bile kurban kesmek zorunda değildir. Nitekim yolculukta bulununca Hz. Ebû Bekir ve Ömer kurban kesmediği gibi, Hz. Ali: “Yolcuya, Cuma namazı ve kurban kesmek gerekli değildir.” demiştir.4
Kurban, bayramın ilk gününden, üçüncü gün, güneş batıncaya kadar kesilebilir. İlk günde kesmek daha faziletlidir. Kurbanlar şehir ve kasabalarla, bayram namazı kılınan yerlerde bayram namazından sonra, bayram namazı kılınmayan köylerde ve göçebelikte ise bayram günü tan yerinin ağarmasından sonra kesilmeye başlanır.
Berâ b. Âzib (r.a)’ten, Nebî (s.a.s)’in şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Bizim bu bayram günümüzde ilk yapacağımız iş namaz kılmak, sonra dönüp kurbanımızı kesmektir. Kim böyle yaparsa bizim sünnetimize uymuş olur. Her kim bundan önce kurbanını keserse, bu kurban ailesine takdim ettiği etten başka bir şey olmaz.”5 Buna göre Arefe günü veya bayram gecesi kurban kesilmez. Akika veya adak kurbanı gibi kurbanlar da yanlış anlaşılmaya meydan vermemek için Arefe günü kesilmemelidir.
İmam Şâfiî’ye göre kurban kesme süresi dört gün olup, teşrik günlerinin sonuna kadar devam eder. Dayandığı delil şu hadis-i şeriftir: “Arafat dağı bütünüyle vakfe yeridir ve bütün teşrik tekbirleri de kurban kesme zamanıdır.”6
Kendi beldesinde veya uzakta bulunan birisine “vekâlet” verilerek de kestirilebilir. Kurban parasını, kurban kestirmeksizin bir hayır yerine vermek, sadaka sevabı kazandırırsa da kurban yerine geçmez. Kurban yalnız koyun, keçi, sığır, manda ve deve gibi evcil hayvanlardan kesilebilir. Bunun dışında tavuk, horoz, hindi, deve kuşu gibi hayvanlardan kurban kesilmesi caiz olmaz. Bunlar belki nâfile sadaka ve takdime olarak yoksula verilebilir, eşe dosta ikram edilir, fakat kurban yerini tutmaz.
Koyun ve keçinin bir, sığır türünün iki yaşını doldurması gerekir. Altı ayını dolduran, fakat bir yaşında gibi iri olan kuzu da kurban kesilebilir. Koyun ile keçi bir kişi, sığır, manda ve deve türü ise yedi kişiye kadar kişiler için kesilebilir. Bu takdirde hayvanın etinin tartılarak adaletli biçimde bölünmesi gerekir.
Adak niteliğinde olmayan kurbanın etinden sahibi yiyebilir, zengin veya yoksul kişilere yedirebilir. Kur’an’da şöyle buyurulur: “Onlardan yiyin ve eli dar olan yoksula da yedirin.”7 “Kurbanın etinden yiyin ve ondan ihtiyacını gizleyene de, gizlemeyene de yedirin.”8 İbn Abbas, Hz. Peygamber’in kestiği kurbanın üçte birini aile bireylerine, üçte birini ihtiyaç sahibi komşularına yedirdiğini, üçte birini de tasadduk ettiğini nakletmiştir.
Hz. Peygamber önceleri, Medine’de yoksulların çokluğunu dikkate alarak, kurban etlerinin üç günden fazla saklanmasını yasaklamış, ancak Medine’de gelir düzeyi artınca, bu yasağı kaldırmıştır.9 Hz. Ali’nin de kendi halifelik döneminde, kurban etlerinin dağıtılması ile ilgili benzer kısıtlama getirdiği nakledilir.
Kurbanın derisi veya derinin satış bedeli hayırlı görülen kişi veya kuruma verilebilir ya da deriden seccâde vb. yapılabilir.
View the Original article
0 comments:
Post a Comment