İyiliği Tavsiye Edip Kötülükten Alıkoymak

on Sunday, March 10, 2013

İyiliğin tavsiye edilmesi

“Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin, eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmezse kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir”. (Müslim)

İnsanlara iyiliği emretmek ve insanları kötülükten alıkoymak davranışlarımız ve sözlerimizle olacaktır. Müslüman gördüğü, şahit olduğu ya da duyduğu kötülükleri, diğer insanlara, canlılara, topluma, doğaya, kısaca hayata dair ne varsa, bunlar ister büyük ister küçük ister geçici ister kalıcı olsunlar eliyle düzeltmeye, engel olmaya, ortadan kaldırmaya çalışmalıdır. Bunu yapamayanlar ise dilleriyle yani kötülük sahiplerine nasihat ederek, yapılanların kötülüğünü, fenalığını, çirkinliğini anlatarak, izah ederek, onları bu fiillerinden vazgeçirmeye çalışmalılardır.

Bunu bir görev, ahlaki daha doğru bir ifade ile dini yani İslami bir görev olarak tanımlayabiliriz. Esasen Efendimizin sözleri bizler için vazgeçilmez prensiplerdir.

Diyebiliriz ki eğer bu görev(ler) yerine getirilirse mevcut kötüler ve kötülükler azalır, iyilik yaygınlaşır, toplum huzur bulur. Ortaya çıkması muhtemel durumlar da daha doğmadan, gündeme gelmeden kaldırılmış olur. Dolayısıyla bu oldukça önemli bir konu.

Bütün peygamberler bu emri yerine getirmiş ve üzerlerine gönderildikleri toplulukları kötülükten alıkoymaya çalışmışlardır. Peygamberlerinin öğütlerini dinlemeyen isyankâr İsrâiloğulları hakkında Rabbimiz; “O yaptıkları kötülükten birbirlerini men’ etmezlerdi. Yapmakta oldukları şey hakikaten ne kötü idi!” buyurmuştur. (Maide Suresi 779. Ayet)

Vurdumduymazlık Hastalığı

Efendimiz yukarıdaki sözleri ile günümüzün yaygın hastalığı vurdumduymazlık konusuna da parmak basıyor.

Yaygın kültürün yükselttiği sözler;

-          Bana dokunmayan yılan bin yaşasın,

-          Her koyun kendi bacağından asılır,

İslamiyet’in insan tanımı, insanın yeryüzünde Allah’ın Halifesi olduğu, yani Allah’ı temsil ettiği, insanın yaptıklarının aslında Allah’ın yaptıkları, yapılmasını istedikleri olduğu şeklindedir. Bugün insanlar ve maalesef de bazı Müslümanlar bırakın halifeliği, insan olduklarının da farkında değiller. Kalpleri ile değil (burada bahsi geçen hayvanda da olan yürek değil) içgüdüleri ile daha doğrusu nefisleri ile nefislerinin istekleri doğrultusunda, bu istekleri yerine getirmek için hareket ediyorlar, yaşıyorlar.

Çağımıza bilgi çağı, uzay çağı deniyordu ama çağımızın gerçek adı tüketim köleleri çağı, kapitalizm köleliği çağı, sömürülenlerin çağı, maddiyat esirleri çağı, etiket çağı, ne oldum değil nasıl görünüyorum çağı.

İnsanlar “sosyal medya” üzerinden sosyalleşiyor, hayatı simgeler, yüz kırk karakterlik beylik laflar, paylaşımlar, beğeniler arasında yaşıyor. Yavaş yavaş hayatı sadece bir görüntüden ibaret sanıyor ve o sanallık içinde köşeye çekildiğinin farkında bile olmadan her gün daha da yalnızlaşıyor ama o bu durumu her gün daha da sosyalleştiği şeklinde algılıyor. Herhalde ölüm öncesi insanın kendisini çok zinde hissetmesi gibi bir hal.

İnsanın yaradılış maksadı son derece açı; “(Ben) cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım!” (Zariyat Suresi 56. Ayet)

Dolayısıyla hayatta yegâne amacımız var. Geri kalan her şey sadece araç. Ama insan aldandı ve araçlar amaç haline geldi.

Düşünün nerede bir ağacın altında korkusuzca uyuyabilen Halife Ömer, nerede bugün duvarlar, kaleler, ordular arkasında saklanan yöneticiler. Neden? Aldandılar ve hem kendilerine hem de bizlere zulüm ettiler ve yaptıklarının da farkında olarak saklanıyorlar. Denebilir ki, olur mu efendim, güvenlik nedeniyle? Eğer her şeyi yapılması gerektiği gibi yapsalardı buna gerek olmayacaktı. O türlü bir ölümü şahadet bileceklerdi ve hayatın ve ölümün rabbinin himayesinde olduklarını bilerek korkusuzca yaşayacaklardı. Her insan ölmek için doğar, yani bizim için ölümden öte köy yok bu dünyada. Tek gaye Rabbimiz.



View the
Original article

0 comments: