İlim Öğrenmek Borcumuzdur!

on Sunday, March 3, 2013

“Kim ilim öğrenmek için yola çıkarsa, Allah Teâlâ ona cennet yolunu kolaylaştırır. Melekler, ilim öğrenenlerden hoşlandıkları için onlara kanat gererler. Göklerde ve yerde bulunan varlıklar, hatta sudaki balıklar bile âlimlerin bağışlanması için Allah’a yalvarırlar. Bir âlimin sadece ibadetle uğraşan bir kimseye üstünlüğü, on dördüncü gecesinde ayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin mirasçılarıdır. Peygamberler altın gümüş değil, sadece ilmi miras bırakmışlardır. İşte bu ilim mirasına konan kimse, çok büyük bir kısmet kazanmış olur” (Ebû Dâvûd, İlim 1; Tirmizî, İlim 19)

İlmin tarifi

İlim sözlüklerde şu şekilde geçiyor; “İlim, evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi. İlim kelimesi, “bilim” kelimesi ile aynı anlama gelmektedir.”

Bir de İslami Öğreti’de faydalı ilim kavramı var;

İmam ez-Zehebî derdi ki:

“ Biliyor musun faydalı ilim nedir?

O, Allah’tan inen Kur’an ve Resulullah’ın  (sav. ) söz ve amel olarak tefsir ettiği ve kendisinden alıkoymadığıdır.” (Siyeru A’lami’n-Nubela:c.19,s.430)

Abdullah b. Amr (r.anh)’dan rivâyete göre, Peygamber (s.a.v) dört şeyden Allah’a sığınırdı:
“Faydasız ilimden, itaat etmeyen kalbten, kabul olunmayan duadan doymayan nefisten.”
(Ebû Davud, Salat: 367; İbn Mâce, Fedailu’l Kur’an: 18; Nesâî, İstiaze: 51)

Kısaca açıklamak gerekirse, faydasız ilim; “insanlara anlatılmayan, emr-i bi’l ma’ruf ve nehy’i ani’l münker vasfı taşımayan, insanları kötülükten men etmekte aktarılmayan, sahibinin ilmiyle amel etmediği, kendisini de kötülükten sakındırmayan malûmatlardır”.

İlim Üzerine

İlmin faydası sadece sahibine değil, başka insanlara ve hatta canlı-cansız bütün varlıklara da dokunur. Çünkü hak ile batılı ayırmanın en önemli vasıtası ilimdir. Faydalı ilim ile meşgul olmak, Allah rızasını kazanmak için tutulan en iyi yol ve en üstün ibadettir.

İslâm, cehaletin her çeşidini reddetmiş ve kınamıştır. Osman (ra.) şöyle buyurmuştur: “Cehalet öyle bir binektir ki, üzerine binen zelil olur, arkadaşlık yapan yolunu kaybeder”.

Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bizlere şöyle hitap ediyor;

“İnsanlardan, (yeryüzündeki) hareketli canlılardan ve sağmal hayvanlardan da böyle renkleri muhtelif olanlar vardır. Kulları içinde Allah’tan ancak âlimler korkar. Muhakkak ki Allah, Aziz (kudreti daima üstün gelen)dir, Gafur (çok bağışlayan)dır.” (Fatır Suresi, 28. Ayet)

“İşte bu misalleri insanlar için getiriyoruz. Fakat âlimlerden başkası onlara akıl erdiremez”. (Ankebut Suresi, 43. Ayet)

Peygamber Efendimiz, ilmin faziletini başka bir zaman şöyle beyan buyurmuşlardır:

“Yalnız şu iki kimseye gıpta edilir:

– Allah’ın kendisine ihsan ettiği malı Hak yolunda harcayıp tüketen kimse;

– Allah’ın kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına da öğreten kimse.” (Buhârî, İlim 15, Zekât 5, Ahkâm 3, İ’tisâm 13, Tevhîd 45; Müslim, Müsâfirîn 268)

Günümüzle cihat cepheden, top, tüfek ve kılıçtan yaşamın her noktasına kaymıştır. İlim de bir nevi cihattır. Çünkü cihadın amacı, insanlara İslâm’ı duyurup ulaştırmaktır. Yoksa toprağı kanla sulamak değildir. Dolayısıyla İslâm’da cihadın en mühim aracı ilimdir. Nitekim hadîs-i şerîflerde şöyle buyrulur:

İlim ve Kur’ân faaliyetlerinde dikkat edilmesi gereken en mühim nokta, ihlâs ve samimiyettir. Allah rızası gözetilmeden ve kendisiyle amel edilmeden yapılan Kur’ân ve ilim hizmetleri, insana hiçbir fayda sağlamaz. Nitekim Efendimiz (sav.);

“Kim kendisinde Allah’ın rızası aranan bir ilmi sadece dünyalığa sahip olmak için öğrenirse, o kimse kıyamet gününde cennetin kokusunu bile duyamaz.” (Ebû Dâvûd, İlim, 12/3664)

İlimden maksat, elbette faydalı ilimdir. Boş, işe yaramaz bilgilerle meşgul olmak değildir. İlim, insanı Allah’a itaate, Salih amellere sevk etmeli ve insanlara hizmete vesile olmalıdır.

Efendimiz (sav.) ümmetine, yani bizlere her zaman Kur’ân ile meşgul olma konusunda en üst bir örnek olmuştur ve “Sizin en hayırlılarınız, Kur’ân’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir. (Buhari, Fezailü’l Kur’an,21) buyurmuştur.

Bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm eğitimi her müminin en başta gelen vazifesi ve sorumluluğudur. Bununla beraber ilim ve Kur’ân-ı Kerîm hizmetinde bulunanların, her şeyden önce kalpleri ilâhî muhabbetle dolu olmalıdır ki, o feyizli kalplerle öğrenci veya cemaati duygu derinliğine ve tefekküre sevk etsin. Nitekim:

“Kur’ân tilâveti için hangi ses ve kıraat daha güzeldir?” diye soranlara, Efendimiz (sav.):

“–Kur’ân okuyuşunu duyduğunda Allah’tan korktuğunu hissettiğin kimsenin sesi ve kıraatidir.” cevabını vermişlerdir. (Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân, 34)

Aksi hâlde dilden kalbe inmeyen bir kıraatin ve ilmin, insanı Kur’ân’ın sonsuz tefekkür ufkuna ve duygu derinliğine götüremeyeceği apaçık ortadadır.

 



View the
Original article

0 comments: